Başkaldırı Sembolü Olarak Giyim

Başkaldırı Sembolü Olarak Giyim

Mesajınızı kıyafetlerinizle verip güçlü bir etki yaratabilecekken bağırmak niye? Bir mesajı iletmek için yazmak, konuşmak ya da bağırmak kadar güçlü bir yöntem daha var: Giyinmek. Moda, bir bireyin kimliğini ifade etmenin ötesine geçerek, dünyaya güçlü bir hikâye anlatabilir; kimi zaman bir protesto, kimi zaman da bir umut çağrısı olabilir.

“Kendini İfade Etme Biçimi Olarak Giyinmek” isimli yazımda, giyinmeyi bireysel perspektiften ele almış ve sözsüz iletişimin bir parçası olarak, bireylerin kendileri ve birbirleri hakkında ilk izlenimlerini oluşturmada nasıl bir rol oynadığından bahsetmiştim. Bu yazımda modanın bir protesto aracı olarak kullanımına dikkat çekerek; sizinle, moda aktivizminin kökenlerinden punk hareketine ve hayranlık duyduğum Vivienne Westwood gibi dönüştürücü figürlere uzanan, ilham verici bir yolculuğa çıkmak istiyorum.

Kıyafetler ve Kimlik: Anti-Modanın İzleri

Moda tarihine baktığımızda, kıyafetlerin yalnızca bireysel tarzı yansıtmaktan öte, toplumsal ve politik değişimlerin birer sembolü hâline geldiğini görüyoruz. Marjinal gruplar, azınlıklar ve diğer topluluklar, kendilerini egemen toplumlardan simgesel olarak ayrıştırma arzularıyla anti-moda kavramının temelini atmıştır. Bu gruplar, modanın dayattığı normlara karşı çıkarak kendi ifadelerini yaratmış ve birer özgün stil ortaya koymuştur. Kıyafetler ve davranışlar yoluyla ait oldukları alt kültürleri, egemen toplumlardan farklılaştırmayı başarmışlardır.

Moda eleştirmeni Suzy Menkes’in de dediği gibi: "Bir elbise yalnızca bir elbise değildir; o, zamanın ruhunu taşır ve bazen kelimelerin ifade edemediği şeyleri dile getirir.”

Roland Barthes ise giysinin önemini şu sözleriyle özetler: "Giysi, kimliğin ve sosyal mesajların sessiz bir anlatımıdır.”

 

Gandhi’nin İngiliz sömürgeciliğine karşı verdiği mücadelede, giydiği kıyafeti bir sembol hâline geldi. Ona göre, İngiliz terzilerinin diktiği şatafatlı giysiler ve Manchester fabrikalarından ithal edilen pamuklular, Hindistan üzerindeki siyasi baskının açık bir göstergesiydi. Gandhi, bu nedenle gösterişsiz ve mütevazı bir kumaş olan “khadi”yi tercih etti. Hindistan, Bangladeş ve Pakistan’da elle eğrilip dokunan bu geleneksel pamuklu kumaş, özgürlüğün ve bağımsızlığın sessiz ama güçlü bir sembolü olarak tarihe geçti.

 

Giyimin Gücü: Dünyayı Değiştiren Bir İfade Aracı

Moda, doğru şekilde kullanıldığında, güçlü bir ifade aracı, politik bir platform ve toplumsal dönüşümün katalizörü hâline gelebilir. Özellikle iklim krizi, toplumsal adaletsizlik ve tüketim alışkanlıkları gibi küresel meseleler üzerinde düşünmek ve farkındalık yaratmak istiyorsak, giyim ve stil bu konulara dikkat çekmek için etkili bir araç olarak değerlendirilebilir.

 

18. yüzyılın sonlarında, çoğunluğu alt-orta sınıftan gelen kentli emekçiler olan Sans-culottes’lar, Fransız Devrimi’nin arkasındaki itici halk gücü olarak önemli bir rol oynadılar. Giysileri, devrimin vaat ettiği toplumsal, siyasal ve ekonomik özgürlüklerin güçlü bir sembolü hâline geldi. Tipik bir sans-culotte’un ayırt edici kıyafetleri arasında, üst sınıfların tercih ettiği culotte (ipek pantolon) yerine giyilen pantalon (uzun pantolon), kısa bir ceket olan carmagnole ve özgürlüğün simgesi kabul edilen kırmızı şapka bulunuyordu.

 

Suffragette hareketi sırasında kadınlar, oy hakkı taleplerini görselleştirmek için beyaz elbiseyi tercih ettiler. Bu seçim, masumiyet ve saflık sembolleri üzerinden politik mesajlarını daha güçlü bir şekilde iletmelerine olanak tanıdı ve hareketin gücünü pekiştiren bir görsel unsur oldu.

 

Feminist hareketin yükselişi ve kadınların patriyarkal sistemden dolayı sürekli hayal kırıklığına uğraması — oy hakkı mücadelesi ve iş hayatındaki ayrımcılık gibi konular — kadınları, kısa etekler giymek ya da sütyen takmayı reddetmek gibi devrimci simgelerle karşılık vermeye yöneltti. Mini etek, kadın özgürlüğünün ve bağımsızlığının bir sembolü hâline gelirken, aynı zamanda politik bir aktivizm aracı olarak da yorumlandı. Mary Quant, 1960’larda etek boyunu 10-15 cm kısaltarak günümüzdeki ikonik mini eteği tasarlayan bir öncü olarak kabul edilmektedir.

 

Sivil haklar hareketi sırasında ise Martin Luther King Jr. liderliğinde gerçekleştirilen barışçıl protestolarda göstericiler, genellikle şık ve resmi kıyafetler giymeyi tercih etti. Bu kıyafet seçimi, hareketin medeni, saygıdeğer ve güçlü bir duruş sergileme amacını yansıtıyordu ve toplumsal mesajların etkisini artırmada önemli bir rol oynadı.

 

Benzer şekilde, Vietnam Savaşı’na karşı yürütülen hareket sırasında, hippi kültürünün renkli ve salaş giyim tarzı, savaş karşıtı duruşun estetik bir isyanla ifade edilmesinin yollarından biri oldu. Hippiler, tüketim kültürünü ve kaliteli, şehirli olan her şeyi reddederek doğal, özgür ve minimalist bir yaşam tarzını benimsediler. Bu tutumları hem savaş karşıtı mesajlarını güçlendirdi hem de toplumun dayattığı normlara başkaldırılarının görsel bir yansıması hâline geldi.

 

1970'ler: Punk ve Vivienne Westwood'un Yükselişi

1970'ler, moda dünyasında büyük bir dönüşümün yaşandığı, toplumsal ve kültürel değişimlerin şekillendirdiği bir dönemdi. Bu dönemde, İngiltere'de ekonomik sıkıntılar ve toplumsal huzursuzluklar, genç neslin sisteme karşı duyduğu derin öfkeyi pekiştirdi ve bu öfke, punk hareketiyle somut bir ifade buldu. Punk, sadece bir müzik türü değil, aynı zamanda bir yaşam tarzı, bir tutum ve radikal bir estetikti. Bu dönüşümün en önemli figürlerinden biri ise Vivienne Westwood'du.

Westwood ve Malcolm McLaren, punk kültürünü moda dünyasına taşıyan en önemli figürler oldu. McLaren Sex Pistols isimli punk grubunun menajerliğini yaparken Vivienne Westwood da onları kendi tasarımlarıyla giydiriyordu. İkilinin Londra King’s Road’daki ünlü butikleri “SEX” bir başkaldırı sembolüne dönüştü.

 

Punk kültürü, “Düzene Hayır!” diyen sloganlarla, kapitalizme ve toplumsal normlara meydan okuyan bir manifesto gibiydi. Bu dönemde moda, yalnızca bir görünüm değil, bir duruştu. Westwood’un İngiliz monarşisini eleştiren "God Save the Queen" tişörtleri, punk hareketinin anti-otoriter duruşunu çarpıcı bir şekilde yansıttı.

 

1976 yılında "SEX" butiğinin adı "Seditionaries" olarak değiştirildi. Bu dönemde Westwood'un tasarımları daha da radikal hale geldi. Dikenli deri ceketler, yırtık kotlar, askeri botlar, zincirler, piercingler ve neon renklerde saçlar, punk estetiğinin öne çıkan unsurlarıydı. Bu kıyafetler, anarşist bir mesaj taşıyarak bireyin özgürlüğünü savunuyor ve kurumsal otoriteyi reddediyordu. Özellikle kıyafetlerin üzerindeki semboller – ters haçlar, anarşi işaretleri ve radikal sloganlar – statükoya karşı duyulan öfkeyi ifade ediyordu. Mağaza yıllar içerisinde insanlara vermek istediği mesajı anlatmak göreviyle defalarca kere adını değiştirdi: “Let It Rock”, “Too Fast to Live, Too Young to Die”; “SEX”; “Seditionaries” olarak değişen mağazadan çıkan tasarımlar üzerinde sokağın ve sokak kültürünün etkisi önemliydi. İsmi son olarak” World's End” olarak değişen King's Road'daki dükkân bugün hala aktif.

 

1980'ler: Katharine Hamnett ve Politik Mesajlar

Bu dönemin önemli figürlerinden biri, Katharine Hamnett'ti. Hamnett, modayı yalnızca bir görünüm aracı olarak değil, aynı zamanda toplumsal değişimi teşvik eden güçlü bir ifade biçimi olarak kullanmayı başardı. Onun tasarımları, modanın gücünü ve etkisini, politik mesajlarla harmanlayarak geniş bir kitleye ulaştırdı. 1980'lerde, özellikle 58% Don't Want Pershing yazılı tişörtüyle büyük yankı uyandırdı. Bu tişört, ABD'nin Birleşik Krallık'ta Pershing füzelerini yerleştirmesi karşıtı bir protestoyu simgeliyordu. Hamnett, bu tişörtü dönemin Başbakanı Margaret Thatcher ile yaptığı görüşmede giymiş ve bu giysi, dönemin nükleer karşıtı hareketinin bir sembolü haline gelmişti.

Aynı zamanda, 2003’teki Londra Moda Haftası defilesinde de “Stop The War Blair Out” (Savaşı Durdurun Blair Gitsin) yazılı tişörtü giyen mankenlerin yer aldığı bir defile düzenledi. Bu defilede, savaş karşıtı mesajlarla Hamnett'in modayı, sadece estetik bir alan değil, aynı zamanda güçlü bir politik ifade aracı olarak kullanması pekiştirilmiştir. Bu etkinlik, savaş ve küresel politikaları protesto etmek için bir moda platformunun nasıl etkili bir araç haline gelebileceğini göstermiştir.

Hamnett, aynı zamanda sürdürülebilirlik konusundaki duyarlılığıyla da tanınır. Organik pamuk ve geri dönüştürülmüş polyester gibi çevre dostu malzemeleri koleksiyonlarında kullanmış ve etik üretim pratiği konusunda ısrarcı olmuştur.

 

1990'lar: Grunge ve Alternatif Protestolar

1990'lar, moda dünyasında yeni bir başkaldırının ve protestonun şekillendiği bir dönemdi. Grunge akımı, bu dönemin en belirgin ve etkili hareketlerinden birini oluşturdu. Nirvana, Pearl Jam gibi efsanevi grupların müziğiyle paralel bir şekilde popülerleşen grunge, tıpkı punk gibi tüketim kültürüne ve ana akım moda anlayışına karşı bir tepki olarak doğdu. Grunge, önceki yılların düzenli ve kusursuz stil anlayışını reddediyor, bunun yerine daha dağınık ve "umursamaz" bir estetik sunuyordu.

Bu akım, yıpranmış görünümler, salaş kazaklar, bol tişörtler ve ikinci el kıyafetler ile kendini gösterdi. Dışarıdan bakıldığında, bu stilin "özen göstermiyor" gibi görünmesi, aslında tam tersine, tüketim toplumuna ve dışa dönük mükemmeliyetçiliğe karşı bir duruşun simgesiydi. Moda, bu dönemde sadece estetik bir ifade biçimi olmaktan çıkıp, toplumsal normlara karşı bir isyanın aracı haline geldi. Grunge, mükemmel olmayanı, kusurlu olanı, gerçek ve ham olanı kutlayan bir anlayışla, modanın ötesinde kültürel bir mesaj taşıdı.

 

2000'ler: Sürdürülebilirlik ve Yavaş Moda

2000’li yıllar, moda aktivizminin çevre bilinciyle şekillendiği bir dönem oldu.

Westwood’un aktivizmi, 2000’li yıllardan itibaren sıkça çevresel sıkıntılara odaklandı. Modanın küresel ısınma ve çevre kirliliği üzerindeki etkisini sorgulayan kampanyalar düzenledi. "Buy Less, Choose Well" (Daha Az Al, Daha İyisini Seç) sloganıyla tüketim alışkanlıklarımıza eleştirel bir bakış getirdi ve modayı daha sürdürebilir bir hale getirme çağrısı yaptı.

 

"Sanat, dünyanın durumunu değiştirmek için bir silahtır. Modada da aynısı geçerli. Giyinmek, kendi hikâyeni anlatmak demektir."

 

2012 Londra Paralimpik Oyunları’nın kapanışında başlattığı "Climate Revolution" (İklim Devrimi) kampanyası ile STK’ları ve bireyleri, ilgisiz siyasi liderlere ve büyük şirketlere karşı harekete geçmeye davet etmeyi amaçladı. Ayrıca, gelecek nesiller için gezegeni kurtarmanın kültürden ilham alması gerektiğini savunan Active Resistance to Propoganda (Propogandaya Aktif Direniş) adlı bir aktivist manifesto kaleme aldı. Bu kampanyada, Westwood ve destekçileri sürdürülebilirlik mesajlarını giysiler ve pankartlarla dünyaya duyurdu.

 

“Ben bir moda tasarımcısı ve aktivistim. Hepiniz ne yaptığımı biliyorsunuz; modayı, iklim değişikliğini durdurmak için bir aktivizm aracı olarak kullanıyorum. “

 

Londra Moda Haftası 2019-20 Sonbahar/Kış defilesinde “What’s Good For The Planet is Good For The Economy” (Gezegen için iyi olan, ekonomi için iyidir) yazılı bir mesajla siyasilere de çevresel ve etik sorumluluklarını hatırlatan Westwood, moda aktivizminde bu dönemdeki en önemli figürlerden biri oldu.

 

 

Aynı zamanda, Stella McCartney gibi tasarımcılar da hayvan hakları savunusuyla, kürk ve deri kullanımını reddeden koleksiyonlarla dikkat çektiler.

Yavaş Moda hareketi de hızla büyüdü, hızlı modanın çevresel ve etik zararlarına karşı bir tepki olarak geniş bir kitleye hitap etmeye başladı.

Moda zamanla, podyumda sadece güzellik değil, aynı zamanda iklim değişikliği, cinsiyet eşitliği, LGBTIQ+ hakları, hayvan hakları ve ifade özgürlüğü gibi önemli toplumsal konulara dikkat çekmek için bir araç haline geldi.

Kariyerinin en başından itibaren Vivienne Westwood’un modaya bakışı, estetikten çok daha fazlasıdır; o, giyinmenin, toplumsal mesajlar taşıyan ve değişim için bir araç olan güçlü bir platform olduğunu savundu. Moda yoluyla dünyayı değiştirmek için cesurca bir çağrıda bulundu. Onun hayatı ve eserleri hem bugün hem de gelecekteki moda dünyasında güçlü bir ilham kaynağı olmaya devam edecek diye düşünüyorum.

Moda, dünyayla konuşmanın bir yoludur. Sadece ne giydiğiniz değil, o kıyafeti seçerken hangi değerleri savunduğunuz da önemlidir. Dolabınıza bir sonraki parçayı eklerken, "Bu seçimim ne anlatıyor?" diye sormak, daha anlamlı bir moda yolculuğuna adım atmanızı sağlayabilir. Çünkü her birimiz, kendi tarzımızla bir hikâye anlatıyoruz. Ve bu hikâye, dünyayı daha iyi bir yer hâline getirme gücüne sahip olabilir. Vivienne Westwood’un dediği gibi “Dünyayı kurtarmama yardım etmeni istiyorum, bunu tek başıma yapamam”

Sevgiler
B

Write a comment
Your email address will not be published. Required fields are marked *